17 Temmuz 2008 Perşembe

tavşan


Tavşan, tavşangiller (Leporidae) familyasını oluşturan memeli türlerin ortak adı.
Tavşangiller familyası yaklaşık elli türü içine alır. Kuyrukları uzun kıllarla örtülüdür. Kulaklar ve arka bacaklar uzamıştır. Bir kısmı toprak altında oyuklarda yaşar. Familya üyelerine tavşan veya ada tavşanı adı verilir. Tavşangiller, Ochotonidae familyasını oluşturan pikalardan tüylü küçük kuyrukları, uzun kulakları ve arka ayakları ile ayrılır.
Lepus harici cinslerin tüm üyeleri genel olarak ada tavşanı olarak adlandırılır. Ada tavşanları başka hayvanların yuvalarında veya kendi kazdıkları yuvalarda barınırken, tavşanlar uzun ot ve çalıklarda yaşar.Tavsanlar arasinda en carpici özelliklere sahip olan beyaz tüylü sera tavsani 21. yüzyila damgasini vurmustur.
Okyanusya hariç tüm dünyada yerlidir. Okyanusya'ya gelişleri yerli memeliler için büyük bir tehdit oluşturur.

tavus kuşu


salyangoz


Salyangozlar, tatlısularda, denizlerde ve bütün çevrede görülebilen hayvanlardır. Nemli yerlerde bulunurlar ve yağışın bol olduğu ve havanın tam soğumadığı sonbahar aylarında sürekli görülürler. Vücutlarında bol miktarda su bulunduğu için çok soğuk havalarda donarlar. Çok sıcak havalarda ise su kaybederek kuruyabilirler. Geçtikleri yerlerde iz bırakmalarını sağlayan parlak renkli sümüksü bir sıvı üretirler. Kabuklarıyla gövdelerinin arasındaki kurumuş sümüksü sıvı, vücutlarındaki nemi kaybetmemelerini sağlar. Kışın toprak altına ya da ağaç kovuklarına girerek etkinliklerini azaltırlar. Yazın çok sıcak olduğunda da benzer şeklide davranırlar. Çoğunlukla otçul olmakla beraber, etçil ya da omnivor olabilirler.Salyangozlar en çok yağmur yağdığında meydana gelirler.Ayrıca salyongozlar yenilebilir.

muhabbet kuşu


Özellikleri

Bu türün uzunluğu ortalama 19 cm'dir. Doğal renkleri sarı ve yeşil olmasına karşılık değişinim sonucunda yüzlerce değişik renkte muhabbetkuşu elde edilmiştir.

Hemen hemen tümünün yüzünde benekler ve üst bölümlerinde sık sıralı çizgiler vardır. Erkek ve dişi birbirine benzerse de gagalarının tabanındaki tüysüz deri mevsime bağlı olarak renk değiştirebilir.Yavru erkeklerde bu deri pembedir,zamanla maviye döner.Dişilerde yavruyken beyaz olan deri,hayvan yaşlandıkça pembe-kahverengiye döner.

Erkek muhabbet kuşları dişilere nazaran daha hareketli ve konuşkandırlar.
Yaşam şekli

Doğal ortamları olan Avustralya otlaklarında büyük sürüler oluşturan bu kuşlar, tohumla beslenir ve ağaç kovuklarında koloni halinde ürerler. Dişiler yuvalara yılda iki kez 6-8 yumurta bırakırlar. Muhabbet kuşları genellikle çok narin yapılıdırlar ve çok zekidirler. Sıcakkanlı ve sempatik hayvanlardır.
Muhabbet kuşu hastalıkları

Soğuk algınlığı

Belirtileri: Soğuk algınlığı muhabbet kuşlarında çeşitli derecelenmeler içinde görülür. Hafif geçen soğuk algınlıklarında, kuş tüylerini kabartır. Eskisi kadar hareketli oyuncu değildir. Çoğunlukla tüylerini kabartmış bir durumda, kafesin bir köşesine çekilip uyuklar. Daha aşırı durumlarda yeme karşı tümüyle ilgisizlik, soluk almada güçlük ve hatta kendini kaybetme durumları görülebilir.
Nedenleri: Muhabbet kuşları, yüksek ve düşük ısıya karşı dayanıklı varlıklardır. Isı değişimlerine de ani olmamak koşuluyla tahammül gösterebilirler. Bununla birlikte, kafeslerin açık pencere ve kapılar arasında bırakılması, içinde bulunduğu sıcak odadan soğuk bir yere aktarılması, salmaların köşe köşe rüzgarlarına hava akımlarına açık yerlere kurulması, bütün bir geceyi ıslak tüylerle geçirmeleri gibi nedenlerle soğukalgınlığına tutulabilirler.

Önlenmesi: İlk önlem olarak kuş sıcak bir yere, tercihen özel donanımlı hasta kafesine alınmalıdır. İçme sularına damlatılacak bir iki damla eriyikle hafif durumlar için etkili tedavi sağlanmış olur. Muhabbet kuşlarının fazla su içmedikleri göz önune alınarak, onları susatmak amacıyla, ağızlarına bir damla bal damlatmakta yarar vardır. Kuş hastalığın belirtileri üzerinden atmaya başladığında, sevdiği yiyeceklerle güçlendirilmelidir.

kene

Kene (Ixodoidea), eklem bacaklıların örümceğimsiler (Arachnida) sınıfından kan emici ve gözsüz bir dış parazittir. özellikle göçmen kuşlarla hastalıkları yayıldıkları bilinmektedir. İnsan, koyun, köpek, kedi, deve gibi canlıların derilerine yapışarak kanlarını emer. "Asıl kene" olarak bilinir.

Ayrı eşeylidir ve yumurta ile çoğalır. Dişi yumurtalarını yaprak, çöp veya hayvan kılları arasına bırakır. Gelişimlerinde metamorfoz vardır. Yumurtalarından üç çift bacaklı larvalar çıkar. Bunlar bir pupa devresi geçirerek 8 bacaklı nimfalara (tam gelişmemiş yavrular) dönüşürler. Nimfalar da bir pupa safhası geçirdikten sonra ergin hale gelirler. Larva ve nimfalar genellikle kertenkeleler üzerinde, erginler ise insan, koyun, sığır, köpek gibi memeliler üzerinde parazit yaşarlar.

Vücutları başla kaynaşmış bir göğüs ve torba biçimli dişi 11-12 mm'ye kadar sişer. Erginlerinde dört çift bacak bulunur. Bacakların uçlarında çengeller ve vantuzlar vardır. Deriye rahatça yapışarak hortumlarıyla kan emerler. İyice şiştikten sonra kendilerini yere atarak konaklarından uzaklaşır, ot veya ağaçlara tırmanırlar. Ön ayaklarının uçları dokunma ve koku alma için özelleşmiştir. Ormanlarda bulunduğu ağacın altından bir hayvan geçtiği takdirde üzerine düşüp derisine yapışır ve etine hortumunu sokarak kanını emer. İlk iki bacak çifti öne, son iki çifti geriye yönelmiştir. Bugün 889 kene türü bilinmektedir. Kenelerin hepsi zararlı, parazit ve kör değildir. Sığır ve köpek kene türleri gözlüdür. İnsan ve ehil hayvanlarda parazit yaşayanlar çeşitli hastalık mikroplarını bulaştırdıklarından sağlık bakımından zararlıdır ve birçok bakteri de üretmektedir.


Kene ısırması ile bulaşan hastalıklar

Kene tedavisi çok zor olan, sonucu ölüme kadar varabilen son derece tehlikeli hastalıklar taşır. Keneler virüs, bakteri ile protozoon ve Rickettsia adlı parazitleri taşıyabilirler ve bu ciddi enfeksiyon etkenlerini kanını emdikleri insan ve hayvanlara aktarırlar.
Lyme hastalığı
Kırım-Kongo Kanamalı Ateşi)
Beyin iltihabı(Encephalitis)


(Bu maddedeki yazılar yalnızca bilgi verme amaçlıdır.Doktor uyarısı yada önerisi değildir.)

kelebek



Vücutları kiremit dizilişi şeklinde renkli pullarla örtülüdür. Pullar, uçları yassılaşarak genişlemiş kıllardır. Ufak sarsıntılarda koparlar. İki çift olan kanatlarının büyüklüğü türlere göre değişir. Pek az türde ve bazı türlerin dişilerinde kanat bulunmaz. Emici tipteki ağız parçaları hortum şeklindedir. Kullanılmadığı zamanlar bu hortum başın alt tarafında helezon biçiminde kıvrılır. Balözü emerler. Çiçeklerin balözünün tadını ayaklarıyla alırlar. Tat alma cisimcikleri ayaklarına yerleşmiştir. Ayaklarıyla çiçeğin suyunu kontrol ederler. Beğendikleri takdirde kıvrılı duran hortumlarını uzatarak emerler.

Gündüz kelebekleri gece istirahat edip, gündüz uçarlar. İnce ve hafif vücutludurlar. Anten uçları topuzludur. Kanatları gâyet güzel renk ve desenlerle süslüdür. Uçuşları yavaştır. Bir yere konduklarında kanatlarını yukarıya dik tutarlar. Gece kelebekleri ise dinlenme hâlinde kanatlarını çatı gibi gövdelerinin üzerine kapatırlar veya tamâmen açık bırakırlar. Bu kâideler bütün kelebekler için geçerli değildir. Meselâ; Skiperler pervâne olmadığı halde antenleri incedir. Vücutları kalın ve renkleri mattır. Gündüz uçarlar. Çoğunlukla pervanelerle karıştırılırlar.

Kelebeklerde çoğalma yumurta ile olur. Kelebek yumurtaları yarım küre, küre, silindir ve iğ şeklindedir. Dişileri yumurtalarını tek tek veya gruplar halinde ağaç kabukları veya yapraklar üzerine yapıştırarak bırakırlar. Bazıları da üst üste yapıştırarak kuleler meydana getirir. Bazıları yumurtaların üzerini vücutlarından kopardıkları kıllarla bir kürk gibi kapatırlar. Kışı geçirmek zorunda kalan yumurtalar “Korion” denen sert bir kabukla örtülüdür. Yumurtadan çıkan larvalara “tırtıl” adı verilir. Kışı genellikle tamamen gelişmiş olarak yumurta kabuğu içinde geçirir. İlkbaharda her yer yeşermeye başlayınca kabuğunu yırtarak besin aramaya çıkar. Dişi kelebekler yumurtlarken özellikle tırtılların beslendiği bitki türlerinin üzerine veya yakınına yumurtalarını bırakırlar.


Tırtıllarda üç çift göz ve 2-5 çift karın bacağı bulunur. Ağız parçaları ısırıcı çiğneyicidir. Alt dudağa dökülen ipek salgı bezleri vardır. Oburca beslenen tırtıllar, 4-5 defa deri değiştirirler. Normal iriliğe ulaşınca ipek salgısı ile kendilerine koza örerler.

Koza içinde erginin şekillendiği pupa durumuna geçer. Bir müddet sonra pupa kabuğunu yırtar ve kozadan genç ergin yeni kelebek ortaya çıkar. Fakat hemen uçamaz. Kanatlarındaki damarların kanla dolması ve kuruyarak güçlenmesi için birkaç saat beklemesi gerekir.

Bazı erginlerin ömrü 24 saat, bir kısmının 1-2 aydır. Hayatları birkaç mevsim sürenler kış uykusuna yatar veya daha sıcak bölgelere göç ederler. Bunlar yüzlerce kilometrelik yolu uçabilecek güçtedir. İngiltere’de yaygın bir tür, havalar soğumaya başlayınca Kuzey Afrika’ya göç eder. Kuşların aksine kelebeklerin göçü tek yönlüdür. Amerika’da yaşayan bir çeşidin dışında hiçbiri geri dönmez.

Zehirli kelebek

Bazı kelebekler zehirlidir. Bunlar çok yavaş uçar ve göz kamaştırıcı parlak renklere sahiptir. Bu renkler düşmalarına karşı bir ikaz işaretidir. Böcekçil hayvanlar bunları yemekten çekinirler. Bazı kelebekler de, sahte kafa işaretleri, kanatlarındaki göz işaretleriyle ve antene benzeyen kuyruk uzantılarıyla düşmanlarını şaşırtarak kendilerini korurlar. Bu işaretlere aldanan avcı hayvanlar, kelebeklerin öldürücü olmayan kısmına saldırır. Yırtık kanatlı bir kelebek hayatını sürdürebilir. Birçokları da kondukları yerlerde tamamen kamufle olabilirler. Kuru yaprak görünümündeki bazı kelebekleri kondukları yerden ayırdedebilmek çok zordur.Ayrıca çiçekteki bizim çıplak gözle göremediğimiz bir ışık vardır.Bu ışık sazesinde kelebekler çiçeği görür.

kaz


Erkek ve dişisi aynı büyüklüktedir. Genellikle kuğulardan küçük, ördekten büyüktür. Beslenme şekli kuğu ve ördeklerden farklıdır.

Başlıca besinleri otlardır. Fakat böcek, yumuşakça ve küçük omurgalıları yiyen türleri de vardır. Hızlı bir yüzücü olmamasına rağmen suda rahatça yüzer, hahadaldığında uzun zaman su altında kalabilir. Gagaları ile kanatlarını düşmanlarına karşı silah olarak kullanır. Kanatları uzun uçlara doğru sivrilen yumuşak sık tüylerle örtülüdür. Erkek ve dişi birbirine benzersesen salaksınde erkekler genellikle dişilerden iridir. Boyun bölümleri bütün türlerde gövdeden kısadır. Başlıca besinleri olan otları koparmaya uyarlanmış gagaları başa bağlandığı yerde genişler ve bazen kambur oluşturur. Erkek ve dişi kazlar uçarken ya da tehlike karşısında, kornayı andırır bir sesle ötüşür, kızdıkları zaman boyun tüylerini kabartırlar. Kazlar yaşamları boyunca tek eşlidir.
Yuvalarını bataklığın sığ sularında veya bir tümseğin üzerinde yaparlar. Kuluçkaya yatan kazların yumurtalarından bir ay (30-34 gün) sonra sarı tüylü yavrular çıkar. Yavrular 3-4 ay içinde uçmaya başlarlar.

karınca


Karınca, böcekler (insecta) içinde zar kanatlılar (Hymenoptera) takımından olup, sosyal yaşam gösterirler. Yuvalarını toprağın altına kurarlar. Bir çok türü bulunur.


Beslenme

Karıncalar yaprakların kendisini yiyemezler, çünkü vücutlarında bitkilerde bulunan selülozu sindirebilecek enzimler yoktur. İşçi karıncalar bu yaprak parçalarını çiğneyerek bir yığın haline getirirler ve yuvanın yeraltındaki odalarında saklarlar ve yaprakların üzerinde mantar yetiştirirler. Bu yolla, büyüyen mantarların tomurcuklarından kendileri için gerekli proteini elde ederler.


Karıncaların ilginç özellikleri


Karıncalar, Termitler ile birlikte tarımı ilk kullanan canlılardır. Yuvalarından belirli alanlarda fungus (mantar) yetiştirirler.
Karıncaların baharda ortaya çıkan ve kanada sahip olan türleri üremek ve yeni yuva kurmak için dışarı çıkar.
Bir karınca kendi ağırlığının 50 katı ağırlığı kaldırabilir.
Ve ayrıca karıncalar insanlar gibi ordu kurup kendi kolonilerini korurlar.Bazende koloniler arasında insanlar gibi savaşırlar.
Bazı karıncalar ise yemek bulmak için ilk baş öncü karınca yollarlar bu karıncalar yemek ararken koku molekülleri bırakırlar bunun sebebi yemekleri kaybetmemek istemeleridir.Daha sonrada yuvaya gidip diğer karıncalara haber verirler onlarda koku moleküllerini izleyerek yemeği bulurlar.







kaplumbağa


Kaplumbağaların başı vücutlarına oranla çok küçüktür. Ağızları bir kuşun gagasına benzer. Dişlerin yerini sert kemiksi bir damak almıştır. Kaplumbağalar, bununla besinlerini yakalar ve ezerek mekanik sindirim yapar. Dil kafasına oranla büyük ve yumuşaktır.
Ayaklarına gelince, bunların uçlarında beşer parmak vardır, karada ve bataklıklarda yaşayan kaplumbağalarda bunlar hareketlidir. Uçlarındaki tırnaklar kıvrık ve serttir. Bataklıklarda yaşayan kaplumbağalarda birbirleriyle bir zar aracılığıyla birleşmiş küreğe benzer bir durum almıştır. Bunların arka ayak parmaklarının sayısı dörttür. Deniz kaplumbağalarında ise parmaklar bitişiktir. Aralarında perdeler vardır. bunları suyun içinde yüzmek ve dengede kalmak için kullanırlar.
Üreme

Yavru kaplumbağa

Kaplumbağalar yumurtlama yolu ile ürerler.Tabi ki bildiğimiz gibi kaplumbağalar iç döllenme dış gelişim yaparlar. Yumurtalar genellikle yuvarlaktır. Dişi kaplumbağa yazın yumurtlar. Bunları nemli toprakta arka ayaklarıyla oyduğu bir çukurun içine bırakır. Sonra yabancı hayvanlar ve insanlar almasın diye yumurtaların üzerini toprak ile örter. İki ay dolmadan yavrular yumurtadan çıkar, kendi kendilerine beslenirler.
Türkiyede Bulunan Bazı Kaplumbağa Türleri

Yeşil kaplumbağa, Hawaii, ABD.
Mahmuzlu Akdeniz kaplumbağası (Testudo graeca)
Herman kaplumbağası (Testudo hermanni)
Benekli kaplumbağa (Emys orbicularis)
Çizgili kaplumbağa (Mauremys caspica)
Fırat kaplumbağası (Rafetus euphraticus)
Sini kaplumbağası (Caretta caretta)
Yeşil kaplumbağa (Chelonia mydas)
Nil kaplumbağası (Trionyx triunguis)
Caretta Caretta
Ninja Turtle Ahmet

kaplan


Çoğu kaplan kamuflajlarının ideal uyum sağladığı ve hızlı veya daha çevik avları yakalamlarının daha kolay olduğu ormanlarda ve otlaklarda yaşar. Hindistan'da, Türkiye'de,(Türkiye'de 1970'ten beri sadece 3 kez görüldü.) Çin'de neredeyse tüm Asya'da yaşarlar. Büyük kediler arasında sadece kaplan ve jaguar iyi yüzücülerdir. Kaplanlar sık sık su birikintilerinde, göllerde ve nehirlerde yıkanırlarken bulunurlar. Kaplanlar yalnız avlanırlar ve birincil olarak geyik, yaban domuzu, gaur, ve manda gibi orta ve büyük boyutlu otçullarla beslenirler. Buna rağmen arada sırada küçük avları da yakalarlar.


Fiziksel Özellikler

Kaplanlar dünya üzerindeki en büyük ve en ağır kedilerdir.Genelde farklı alttürlere ait kaplanların farklı boyutlarda olmasına rağmen erişkin bir erkek kaplan ortalama 200 ile 350 kg. dişilerse 120-180 kg. ağırlığındadır. Erkek ortalama 2,6 m. 3,3 m. arası dişiler ise 2,3-2,75 m. boyundadırlar. Yaşayan alt türler arasında Sumatra kaplanı en küçük Sibirya kaplanı (ya da Amur) en büyüğüdür.Maalesef Sibirya Kaplanlarının soyu tükenmek üzeredir.


Bir çok kaplanın çizgilerinin renkleri kahverengiden saf siyaha kadar değişir, buna rağmen beyaz kaplanlar daha az belirgin olan çizgilere sahiptir. Beyaz kaplanlar ayrı bir alttür değil lüsistik (:en:Leucistic) hint kaplanlarıdır. Çizgilerin şekli ve yoğunluğu alttürden alttüre farklılık gösterir ama çoğu kaplan 100'den fazla çizgiye sahiptir. Şimdi soyu tükenmiş olan java kaplanının bundan çok daha fazla çizgisi vardı. Bu çizgilerin düzeni ve kaşları tıpkı parmak izi gibi eşsizdir. İki kaplan aynı çizgilere sahip değildir. Böylece aynı parmak izi gibi bireylerin tanımlamasında kullanılabilir gibi gözükse de vahşi bir kaplanın çizgilerinin düzenini kaydetmekteki zorluklar yüzünden uygulanabilir bir yöntem değildir. Çizgilerin amacının kamuflaj olduğu sanılmaktadır.

Avlanma Yöntemleri

Kaplanın son derece güçlü çenesi ve sivri dişleri onu süper bir avcı yapar.

Kaplanlar genellikle gece avlanırlar. Gece görüşleri insanınkinden 6 kat daha iyidir. Çok sesiz ve farkettirmeden avlarını takip ederler. Kaplanlar diğer kediler gibi avlarını pusuya yatarak yakalarlar. Bir noktadan vücudunun ağırlğını ve güçlerini kullanarak avlarının üstüne çullanıp, etkisiz hale getirirler. Av yüzükoyun yerde yatarken kaplan avının boynunun arkasını ısırır. Bu omuriliği kopartarak, nefes borusunu delerek veya toplardamar ya da atardamarları parçalayarak avın ölmesini sağlar. Büyük avlar için boğazdan ısırmayı tercih eder. Kaplan bu süre içinde ayakları ile avına sarılarak hareket etmesini önler ve avı ölünceye kadar boynuna kenetlenir.

Çok iyi yüzücü olan kaplanların avlarını yüzerken öldürdükleri bilinmektedir. Hatta bazı kaplanlar, üzerindeki balıkçılar veya yakalanmış balıklar için nehirdeki balıkçı teknelerini pusuya düşürmüşlerdir. Ranthambore Ulusal Parkındaki kaplanlar özellikle de Chengis adında bir tanesinin bataklık timsahları ile güreşerek timsahların ağzından avlarını aldığı biliniyor.
Beslenme

Kaplanlar mümkün olduğunca sambar, gaur ve manda gibi iri avları tercih ederler. Çünkü büyük bir av daha fazla et demektir, daha uzun süre idare eder ve başka bir av ihtiyacını ortadan kaldırır. Kaplan öldürdüğü avını gizli bir yere götürerek bununla günlerce idare eder. Kaplanlar menzillerindeki en üst yırtıcıdırlar ve besin için, güçsüzlüğünü sayılarla kapatan dhole (vahşi hint köpeği) dışında başka bir hayvanla mücadele etmezler. Mecbur kalmadıkça gergedan gibi büyük hayvanlara saldırmazlar. Bununla beraber aç bir kaplan, insan da dahil olmak üzere potansiyel yemek olarak gördüğü herşeye saldırır.

kangal


Kangal köpeği'nin kökeni hakkında “rivayet” sayılabilecek bazı görüşler vardır. Ancak, 11 Temmuz 2003'te düzenlenen I. Uluslararası Kangal Köpeği Sempozyumu'nun sonuç bildirisinde, “büyük Türk göçleri sırasında Türkistan'dan Anadolu'ya getirilen bir köpek ırkı olduğu” kabul edilmiştir.
Kangal ilçesine de adını verdiği düşünülen, Orta Asya'dan göç eden “Kanglı (Kangar)” Türk boyunun, göç ederken bu köpek ırkını da getirdiği düşünülmektedir. Orhan Yılmaz, "Kangal Köpeği / Tarihi-Tanıtımı-Yetiştirilmesi-Islahı" adlı kitabında “Kanglı” Türk boyunun Orta Asya'dan göç ederken yanlarında üç şeyi getirdiklerinden bahseder; bunların at, it ve koyun olduğunu söyler. Kangalların, bu boyun göç sırasında getirdiği bir ırk olduğunu kaydeder.
Özellikleri ve kullanım alanları

Yavru Kangal köpekleri

Kangalların iki çeşidi vardır. Ak baş ve kara baş. Ak başların az tüğüleri vardır, kara başların ise uzun ve çok tüğüleri vardr.

Kangal köpekleri genellikle çoban köpeği olarak nitelendirilirler ancak bekçi köpeği tanımına daha çok uyarlar. Zira diğer çoban köpeği türleri sürüyü korumaktan ziyade yönlendirme ve yönetmekte ustadırlar. Kangal köpeğinin en belirgin özelliği ise sahibine duyduğu aşırı sadakat ve buna bağlı olarak sahibine ait olduğunu düşündüğü şeyleri korumaya yönelik kuvvetli içgüdüsüdür. Bu nedenle çok iyi bir dövüşçüdür. Kurt, çakal gibi yabani hayvanlara karşı çok etkin bir muhafız olmakla beraber aile fertlerine ve özellikle de çocuklara karşı hiçbir tehdit oluşturmazlar. Dünyada kurt boğabilen tek köpek ırkıdır.

Kangal köpekleri, örnek olarak Namibya'da, Alman çoban köpeklerinden daha üstün koruyucu yeteneklere sahip oldukları için, yaygın bir şekilde yerli çiftçiler tarafından kulanılırlar.
Hiç çekinmeden bir ayıya saldıracak kadar cesur, bir pumayı, domuzu öldürecek kadar güçlüdür. Afrika'da manda sürülerini çitalardan, sırtlanlardan ve hatta aslanlardan korumak için kullanılmaktadır. Bilinen en güçlü köpek ırkıdır.

ıstakoz


Istakoz denizlerde yaşayan kabuklulardandır. Renkleri türlere göre değişiklik gösterse de mavinin tonlarından yeşil, kahverengiye kadar renklerde görülebilir. Kanının rengi mavidir. 30-35 cm boy 4-5 kiloya kadar büyüyebilir. Türkiye'de Marmara denizi, boğazlarda, Ege denizinde görülür.
En büyük doğal düşmanı ahtapottur. Çok lezzetli ve pahalı bir deniz ürünüdür. Yaygın inanışın aksine canlı haşlanarak yenilmek zorundadır ve bu işlem sırasında bağıramaz. Çünkü diğer kabuklu deniz hayvanları gibi ses telleri yoktur. Çıkan sesler aniden çok sıcak suya maruz kalıp, çatırdayan kabuklarından gelir. Ani ölüm gereklidir yoksa su dışında kalan istakoz bir çeşit salgıyla ölmeden evvel kendi etini yenilmez hale getirir hatta zehirlenmeye sebebiyet verebilir.

hindi



Hindi Amerika'nin keşfi ile dünyaya yayılmış olmasına rağmen Türkçe'deki Hindi kelimesinin Columb'un Amerika'yı Batı Hint Adaları sanması ile bir ilgisi yoktur. Çünkü yine hindiye benzeyen ve Afrika kıtasına ait olan bir kuş olan Gine tavuğu Türkler tarafından eskiden beri bilinmekteydi ve çeşitli kaynaklara göre Hint tavuğu olarak da bilinen bu kuşa halk arasında Hint illerinden gelen kuş manasında Hindi kuş da denilmekte idi. Keşiften sonra ise halk gine tavuğuna benzerliği yüzünden hindiyi de aynı isimle çağırmaya başladı.


İngilizce'de ise Turkey olarak anılan hindiye bu ismin verilmesi de buna benzer bir şekilde olmuştur. Keşfin yapıldığı yıllarda Akdeniz ticareti leventlerin elinde idi. Dolayısıyla yeni kıtadan gelen hindiler de İngiliz halkına leventler tarafından ulaştırılıyordu. Hatta bu sebepten leventler İngilizce'de "Turkey merchants" (Hindi tüccarları) olarakta anılırdı. Türkler tarafından getirilen bu yeni kuşun adına da halk Turkey bird (Türk kuşu) veya Turkey cock (Türk horozu) ismini vermekte gecikmemiştir. Aslında keşiften önce de yine Osmanlı denizciler tarafından İngiltere'ye getirilen Gine tavuğu da bir süre Turkey bird olarak anıldıysa da daha sonra Linnaeus tarafından başlatılan bu karmaşa çözülmüştür.


Fransızca da ise Coloumb'un Amerikayı Batı Hint Adaları sanmasına binaen Hintten gelen manasında cocq de l'Inde (hint horozu) ve sonraları kısaca dinde denilmiştir.


Hollandaca da ise kalkoen denilen hindiye bu isim aslında o zamanlar hollandalı denizciler aktif olarak ticaret yaptıkları bir liman olan Hindistanın 'Kalikut'limanına istinaden bu isim verilmiştir. Çünkü Hollandalılar da bu kuşun Hindistandan geldiğini sanmışlardır ve halk o zaman Hollandaya pek çok malın getirildiği bu liman şehrinden geldiğini düşünüp bu ismi vermiştir. Önceleri Kalikutse Haan (Kalikut horozu) olarak halk ağzında kalkoen şekline dönüşmüştür. Hollandacadan bu kelime kuzeydeki Finlandiya, Norveç, Isveç ve Danimarka gibi ülkelerin dillerine geçmiştir. Almancada da önceleri Kalkuhn, sonraları Turkische Hahn (Türk horozu) şimdilerde ise Truthahn diye bilinmektedir.

Mısırlılarda Türkiye'den geldiğini düşünüp dikrum demişlerdir.

Herkes hindinin Hindistandan geldiğini düşünedursun, Hindistanlılarda Portekizliler aracılığı ile hindi oraya ulaştığında bu kuşun o zaman İspanyolların kontrolünde olan Peru'dan geldiğini düşünmüşler ve Peru bird (Peru kuşu) demişlerdir. Oysa o zamanlarda Peru'da hindi bulunmamaktaydı. Portekizce'de de Peru ismiyle bilinmektedir.

hamster


Yaşam alanı

Avrupa'da ve Asya'nın batısındaki [tarım] alanlarında ya da bozkırlarda, toprağın altında kazdıkları karmaşık yuvalarda yaşarlar. Yuvada tabanı otlarla kaplı odalar ve kışlık yiyeceklerin saklandığı depolar vardır. Genellikle meyve, sebze ve tahılla beslendikleri için bazen tarım alanlarına zarar verebilirler. Öte yandan baykuş, atmaca, kakım ve gelincik gibi hayvanlara yem oldukları gibi insanlar tarafından da avlanırlar.
Özellikleri

Hamsterın derisi vücuduna tam yapışmış değildir, esnek ve gevşek bir yapısı vardır. Adeta derisi vücuduna bol gelen bir elbise gibidir. Gözleri parlak ve tam yuvarlaktır, ayakları tutmaya ve kavramaya uygundur bu yüzden hamsterlar iyi birer tırmanıcıdırlar. Ön ayaklarında 4 arka ayaklarında 5 parmak vardır. Kuyruk 1 cm den kısa ve küttür. Uzun tüylü varyetelerde kuyruk tamamen tüylerin altında gizlenmiştir. Boyları 10 15 cm ağırlıkları 150 gr civarındadır.
Yaşam şekli

Yaklaşık 2 yıl yaşarlar. Renk körü oldukları gibi görme duyuları fazla gelişmemiştir; buna karşılık duyma, koku alma duyuları süperdir. Bu nedenle çok yüksek seslerden hoşlanmazlar. Hamsterleri diğer kemirgenlerden ayıran en ilginç özellikleri yanaklarındaki keseleridir. Hamsterler yiyeceklerini bu keselerde toplar ve yuvasına taşıyarak yuvasında depolar. Bu keseler yanaktan başlar ve omuz üstünde biter. Bir hamster kesesinde kendi vücut hacminin yarısı kadar yiyeceği taşıyabilir. Kimi zaman bu keselerde korumak amacıyla yavrularını bile taşırlar.
Hamsterların bir diğer ilginç özelliği de kendi dışkılarını yemeleridir. Bunun nedeni sindirim sistemlerinin ilk seferde yiyecekteki besin maddelerini tam olarak ayrıştırıp onlardan tam yararlanamamasıdır.

hamam böceği


Morfolojisi

Bunların vücudu dorso-ventral yassıdır. Ayak ve antenleri uzundur. Blatella germanica 1.5 cm kadar uzunluktadır. Rengi kahverengidedir. Erkek ve dişilerde kanatlar vücut hizasını geçer. Blatella orientalis 2.5 cm kadar uzunluktadır. Rengi siyahtır. Dişilerin kanatları rudimenterdir. Erkekler de vücudun 2/3'üne kadar uzanır. Periplanata americana'nın boyu 3 cm kadardır. Erkek ve dişilerde kanatlar vücut hizasını geçer, rengi kahverengidir.
Biyoloji

Bu insektler sıcak ve rutubetli yerleri severler. Karanlıkta dolaşırlar. Nişastalı ve şekerli gıdaları severler. Dişiler 18-30 adet yumurtayı bir arada bulunduran yumurta paketlerini dolaştıkları yerlere bırakır. Bunlardan uygun ısı ve rutubette nimfler çıkar. Yumurtadan nimflerin çıkması oda sıcaklığında, Blatella germanica'da yaklaşık 28 günde, Blatta orientalis'te 42-81 günde, Periplanata americana'da ortalama 59 günde olmaktadır. Nimfler birçok kez gömlek değiştirerek erişkin devreye ulaşırlar.Erişkin devreye ulaşmaları Blatella germanica'da yaklaşık 2 ay, Blatta orientalis'te yaklaşık 1 yıl, Perilpanata americana'da 285-642 gün sürer.
Önemi

Bunlar aslında parazit değildir. Fakat çeşitli hastalık etkenlerini mekanik taşıyıcıklık veya arakonaklık yaparlar. Hamam böcekleri, kolera, tifo, verem, basilinin, Entamoeba coli, E. histolyrica, Balantridium coli, Giardia intestinalis kistlerinin yayılmasında mekanik taşıyıcı olarak rol oynar.
Kontrol

Kontrolü güçtür. Çünkü çok çabuk ürerler. Kontrolde üç noktaya dikkat edilmelidir.
1- Bunların gizlendikleri duvar çatlakları ve benzeri yerler tıkanır.
2- Çöp ve gıda açıkta bırakılmaz. Gıda artıkları temizlenir.
3- Kontrolde en pratik yol ilaç kullanmaktır.Bu amaca kalıcı etkili ilaçların bunların saklandıkları yerlere püskürtülerek uygulanması gerekir. Fakat yumurtalardan yeni çıkacakları öldürmek için ilaç 2 ay sonra tekrarlanmalıdır. Bunlarla mücadelede ilaçlı yem tuzakları da kullanılmaktadır.

güvercin


Kuluçka

Eşleştikten bir hafta sonra genelde bir gün arayla yumurtlanan iki yumurta 17-19 gün sonra kırılır. Güvercin yumurtası ilk yumurtlandığında 15 gram kadardır. 11 gram kadar doğan yavruların 7. günde ağırlıkları 70, 14. günde 170 g.'a kadar ulaşır. Yavrular 20 günlük olduğunda önlerine yem konulmalı ve yemi görmelidirler. 24-25 günlükken konulan yemleri yemeğe başlamaktadırlar.
Sinir sistemi

Güvercinlerde kafatası ile beyin arasında bulunan ferromanyetik bazı tanecikler, yerin manyetik alanına karşı duyarlı birimler haline gelmişlerdir. Güvercinler bu sistem sayesinde yerin manyetik alanındaki değişimleri hissedebilmektedirler. Bu sistem güvercinlerin çok uzaklardan uçurulduklarında bile yönlerini kolaylıkla bulabilmelerine yardımcı olmaktadır. Omurilik omurga kanalının son ucuna kadar uzanır. Omurilikten ayrılan sinir sistemi, bütün organlara ve kaslara kadar dağılır.
Güvercin ırkları

Adana

Adana, Ceyhan, Mersin, Tarsus gibi yerleşim birimlerimizde yoğun olarak bulunan ve Adana Dewlap adı ile tanılan bu güvercinler, Adana adı ile bilinmektedirler. Almanya’da “Adana wammen” ya da küpeli dewlap adı ile tanınırlar. Ülkemizde ağırlıklı olarak Çukurova bölgesinde yetiştirilmektedirler.

Bu güvercinler tam bir performans kuşudurlar. Adana güvercinleri diğer dewlaplardan uçuş özellikleri bakımından farklı özelliklere sahiptir. Özellikle dalış şekilleri farklıdır. Adana güvercinleri fazla uzun süreli ve büyük gruplar halinde uçurulmazlar.
Mardin

dış özelliği geniş ve uzubir yapıya sahiptir göğüs yapısı diğer kuşlara oranla daha geniştir.uçuş özellği nerden geldiği belli olmaz uzun mesafeli ve seri çeker kanat sesi diğer kuşlara göre fazladır

Bursa

Sadece katrani ve parlak bir siyah renkte olan bu ırk sadece Türkiye'ye ve özellikle Bursa ilimize ve Marmara bölgesine has son derece kıymetli bir güvercindir.Oynar diye de isimlendirilir.Kanat uçları, kuyrukları ya da her ikisi birden beyaz olabilir.Kendine has uçuşu ile hayranlık uyandırn bu tür adeta rüzgarla dalga geçer gibi uçar.Asla küme olarak uçmaz, daima dağınık uçar ve birbirlerine nispet yaparcasına kanat çırpar, birbirlerine teğet geçer ya da yarış yaparcasına hızlanıp aniden yön değiştirirler.Bu türün kuyruk teleği sayısı onikiyi geçmemelidir.

fil


Özellikleri


Her iki türün ayırt edici özellikleri gövdelerinin çok iri, burunlarının hortum biçiminde uzamış, bacaklarının kalın ve sütun biçiminde, kulaklarının geniş (özellikle Afrika filinde), kafalarının çok iri ve sürekli uzayan üst kesici dişlerinin (fildişi) savunma dişlerine dönüşmüş olmasıdır. Ama Asya filinin dişisinde genellikle bu savunma dişleri bulunmaz. Ayrıca Sri Lanka da yaşayan alt türünün erkekleri de %30 oranında fildişinden yoksundur. Renkleri bozdan kahverengiye kadar değişen fillerin derileri kalın, kılları seyrek ve kabadır. Burun delikleri uzun hortumlarının ucunda yer alır; kaslı ve çok amaçlı bir organ olan hortumun ucundaki parmaksı uzantı, hayvanın küçük nesneleri tutabilmesini sağlar. Bu uzantı Afrika filinde çift, Asya filinde tektir. Filler su içmek için önce suyu hortumlarına çeker, sonra ağızlarına boşaltırlar. Erkeklerde erbezleri gövdenin içinde korunduğundan erbezi torbaları yoktur.


Afrika fili yaşayan kara hayvanlarının en irisidir; ağırlığı 7,5 tonu, omuz yüksekliği 3-4 metreyi bulur. Hindistan filinin ağırlığı 5 ton omuz yüksekliği 2,5-3 m dolayında, kulakları da Afrika filinkinden çok daha küçüktür. Fillerin bütün azı dişleri aynı anda çıkmadığı için ağızlarında işlevsel olan tek bir azı dişi bulunur; bu diş yıprandıkça yerini yenisi alır. Afrika fili 60 yaşına geldiğinde altıncı ve sonuncu azı dişini de yitirir. Fillerin ortalama yaşam süresi 60-80 yıldır. Fillerin birbirleriyle iletişim içinde olması onların bir araya toplanmasını sağlar ayaklarını vurarak ya da değişik sesler çıkararak 40-50 Hz arasında değişen frekanslarla iletişim kurarlar.


Dağılımı ve Yaşam Alanları

Asya filinin anayurdu Hindistan Yarımadası ile Asya’nın güney doğusu, Afrika filininki de Sahra’nın güneyindeki bölgelerdir. Eskiden cüce fil adıyla ayrı bir tür olarak kabul edilen hayvanların Afrika filinin yavruları olduğu anlaşılmıştır. Filler, çok yoğun bir bitki örtüsü ile kaplı olan cangıllardan çıplak savanlara kadar çok değişik yaşam ortamlarında görülebilir. Yaşlı dişilerin önderliğinde yaşayan küçük topluluklar, yiyeceğin bol olduğu yerlerde daha geniş sürüler oluştururken erkekler genellikle dişilerden ayrı sürüler halinde yaşar.


Beslenme

Belirli mevsimlerde besin ve su kaynaklarının daha bol olduğu yerlere göç eden ve zamanlarının büyük bir bölümünü beslenerek geçiren bu hayvanlar günde 225 kg‘den fazla ot yiyebilir.


Üreme

Gebelik süresi Asya filinde ortalama 610 gün, Afrika filinde ise yaklaşık 2 ay daha uzundur. Hindistan filinde 8-12 yaşında cinsel olgunluğa erişerek döl verebildiği halde, Afrika filinde bu süre 14 yılı bulur.

fare


Özellikleri

Çok hızlı kaçabilen ve çok hızlı üreyen hayvanlardır, yeryüzünün bütün karalarına dağılmışlardır.
Yanaklarından omuzlarına kadar inen küçük astarlı iki dış çene keseleri vardır. Fareler bu keselerde yiyecek taşırlar, temizlemek gerektiğinde de içini dışına çıkararak çevirip temizlerler. Avurdu keseli fare yuva yaparken toprağı güçlü ön pençeleriyle kazar. Kıvrık kesici dişlerini sert toprak ve taşları yerinden oynatmak için kullanır. Kesici dişleri sürekli olarak büyüdüğü için aşınan yüzeyler hemen yenilenir.

Tahıl, kök, meyve, ot, böcek gibi çok çeşitli yiyeceklerle beslenirler.
Ayrıca, farelerin genetik yapısı ile insan genetik yapısının ileri düzeydeki benzerliği ve üreme hızları dolayısıyla, kobay olarak yaygınca kullanılırlar.
Zararları ve yararları

Tarlalara, ambarlara ve evlere dadanarak insanın besin kaynaklarına ortak olurlar. İnsan eliyle yapılmış korunaklı yapılarda yaşamayı yeğleyen birçok tür, depolanmış yiyecekleri tüketen, her çeşit gereci kemiren, hatta tifüs, veba gibi salgın hastalıkları taşıyabilen önemli zararlılardır. Doğada yaşayan ve kalabalık sürüler halinde bulunduklarında zaman zaman tarım ürünlerine büyük zararlar verebilir. Buna karşılık yiyecek bulamadıklarında evcil hayvanlara saldırırlar. Birçok yabanıl hayvanın en önemli besinlerinden biri olan fareler bu yönleriyle doğal dengeyi koruyan hayvanlar olarak da kabul edilir.
Fare türleri

Ak ayaklı farecik
Avurdu keseli fare
Bandikut faresi
Çekirge faresi
Çeltik faresi
Dikenli fare
Fırça kuyruklu fare
Hasat faresi
Huş faresi
Kanguru faresi
Orman faresi
Pamuk faresi
Sıçrayan fare
Yeleli fare

domuz

Coğrafi Dağılım ve Bölgeler

Domuz familyasının içinde en büyük çeşitliliği yaban domuzları oluşturur. Genel olarak Avrupa, Asya, Kuzey Afrika da bulunur. Bununla beraber ada coğrafyaları olan, İngiliz Adaları, Korsika, Sardunya, Japonya, Sri Lanka, Ryukyu Adaları, Tayvan, Sumatra ve Doğu Hindistan adalarının bir kısmında da bulunurlar. Domuz familyaları insanlığın ilerleyen tarihinde daha sonraları evcilleştirilmiş hayvanlar olarak da addedilmiştir. Şu an itibari ile Sus Scrofa yani yaban domuzu hemen hemen her yerde bulunabilir ve özellikle ormanlık ve yüksek arazilerde bulunurlar.
Yaşam Alanı ve Habitat
Yaban domuzları geniş bir çevre yelpazesinde bulunmasına rağmen, genellikle nemli ormanlarda fundalıklarda ve çalılıklarda boy gösterir. Özellikle meşe ormanları ve sazlıkların bol ve sık olduğu yerleri tercih ederler. Çok sert kış şartlarında ve soğuktan meydana gelen yiyecek azlıklarında çok uzun mesafeler katederek yiyecek bulma kapasitesine sahip olduğu kanıtlanmıştır. Ciddi ısı değişimlerine hassastırlar. Yaban domuzlarının suda veya çamurda debelenerek postlarında oluşturdukları tabakayla, ideal ısılarını koruma konusunda bir teknik geliştirdikleri gözlemlenmiştir. Ve bu hareketin aynı zamanda böcek ve sürüngen sokmalarına karşı koruma oluşturduğu da bilinmektedir. 50 derecenin altında rahat edemeyeceği gibi ters olarak sıcak havalarda güneş çarpmasına karşı da dayanıksızdırlar.
Üreme
Çiftleşme mevsimi şiddet içeren bir zaman dilimidir. Genellikle erkekler dişilerile eşleşebilmek için kavga ederler. Erkek domuz sürekli olarak alt dişlerini üst dişlerine sürterek keskinleştirme yetisine sahiptir. Keskinleştirilen dişler, çiftleşme dönemlerinde sıklıkla silah olarak kullanılır. Yaban domuzu familyasının erkek bireyleri karnın yan kısımlarında, çamur ve reçine ile kalın tabakalar oluşutururlar. Bu tabakalar dişiler için yapılan kavgalarda ölümcül diş yaralarını engellemek amaçlı kullanılır. En agresif erkekler bir çiftleşme döneminde 8 dişiye kadar çiftleşebilir ve 8 dişiyi hareminde tutabilir.
Ilıman bölgelerde dişiler ,ilkbaharda bir batın yavru verir. Tropikal bölgelerde yavrulama/üreme yıl boyu devam eder fakat genellikle nemli mevsim zamanlarında gerçekleşir. Dişiler 21 gün kızanda kalır ve bu dönemin 3 günü ılımlı ve kabul edicilerdir.
Çiftleşme gerçekleştikten sonra yavrular 115 günlük bir gebelik sürecinden sonra doğarlar. Ortalama hamilelik süresi 100-140 gün arasıdır.
Anne bir batında 1 ila 12 yavru doğurabilir. Genellikle 4 ve 8 arasıdır. Cinsel yetişkinliğin 8-10 aylıkken oluşmasına rağmen dişiler 18 aylık olmadan üremezler.
Erkekler ise 5 yaşından önce dişilere ulaşabilecek güce ve iriliğe sahip olamazlar.Dişi yaban domuzu ot ve çimen üzerine hazırlanmış bir yuvaya doğurur.
Yavrular doğduktan sonra bir süre bu yuvada zaman geçirirler. Yaban domuzu dişileri yavrularını koruma konusunda üst düzeyde agresiflerdir. Bu üst düzey agresiflik ve dikkate rağmen sadece doğan yavruların yarısı olgunluk ve yetişkinlik dönemlerine geçebilir.
Çoğu, hastalıklara ve doğadaki diğer yok edicilere yenilmektedir. Yavrular 3-4 ay kadar emzirilir ve anne tarafından ilgi görür. Genellikle bir sonraki gebelikten önce bağımsız hale gelirler.
Yaşam Süresi
Yaban domuzlarının genel yaşam süresi 10 yıldır. 27 yıl yaşamış yaban domuzu kaydı dünya üzerinde mevcuttur. Genç ölüm oranı yüksektir.
Yemek Alışkanlığı
Yaban domuzu otobur ve etobur olarak seçim yapmadan beslenir. Yosunlardan sebze meyveye, cevizden meşe palamutuna, sürüngenlerden böceklere uzanan çok geniş bir besin yelpazesine sahip olduğu için, yemek bulması kolaydır. Bu kolaylık yaban domuzlarının çöllerden tutun dağlık arazilere kadar birçok çevrede yaşamlarını sürmesini sağlamıştır.

devekuşu


civciv


Gelişmekte olan bir civcivin gereksinim duyduğu besin ve su yumurtada mevcuttur. Yumurtanın sarısı, protein, yağ, vitamin ve mineraller içerirken, akı da bir su deposu işlevini görür. Ayrıca civcivin oksijen almaya ve karbondioksitini dışarı atmaya, bir ısı kaynağına, kemiklerinin gelişmesi için kalsiyuma, suyunun korunmasına, bakterilerin bulaşmasını engelleyecek ve mekanik darbelere karşı koruyacak bir sisteme gereksinimi vardır. Tüm bunları da yumurtanın kabuğu karşılar.
Civciv, kabuk zarlarının iç yüzeyinde bulunan bol damarlı bir katman aracılığıyla oksijen alır ve karbondioksitini atar. Gaz alıp verme, erişkin hayvanlarda olduğu gibi akciğerlerle değil, kabuktaki küçük gözenekler yoluyla olur.

Bir yumurta kabuğunun, gaz, su ve ısı işlemini düzenlemesi gerektiği kadar sağlam da olması gerekir. Kabuk, gelişmekte olan civcivi dış darbelere karşı koruyacak ve kuluçkaya yatan annenin ağırlığını kaldırabilecek kadar dayanıklı olmalıdır.

çalıkuşu


bülbül



15-17 cm (genellikle 16,5) uzunluğunda, 18-23 gr (genellikle 21 gr) ağırlığındaki bülbül, kızılkuyruğun dişisini andırır, ama bacakları ve kuyruğunun ortası koyu renk değildir. Üst tüyleri, kuyruk sokumunda ve sırtta kızıla çalan düz, sıcak bir kahverengidir; alt tüyleri uçuk nohudî kır olur, boğazı daha soluk renktedir. Erişkinlerde, gövdenin kırıyla kaynaşan uçuk devetüyü renginde silik bir göğüslük vardır. Kahverengi başın üstünde iri ve kara gözü, hafif, beyazımtırak göz çeperiyle öne çıkar. Kaş, açık kır rengindedir. Orta Asya'da yaşayan L. megarhynchos hafizi alt türünün kaş şeridi daha belirsiz ve soluktur. Dişi ve erkek birbirine benzer, yalnız erişkin erkeğin kanat uzunluğu 90 mm'den fazla, erişkin dişininki 83 mm'den az olur.


Gençlik döneminde bülbüller, jüvenil kızılgerdanları andırırlar, ama farklı olarak kuyrukları kızıla çalar. Bu dönemde kafa ve kanatlar daha koyu ve soluk bir kahverengi üzerine daha açık, nohudî kahve beneklidir; gerdan kirli çopur olur. Kısmî gençlik ertesi karınsasına eylül başında girerler; küçük ve ortanca örtü telekleri, bazen de büyük örtüler ve en küçük uçma teleği yenilenir.


İlk kışındaki bülbüllerin göz çeperi yetişkinlerinkinden silik olur; güzün karınsaya yeni girmiş olanlar, gençlikteki küçük ve ortanca örtü teleklerini muhafaza ederler, o yüzden bu teleklerde silik benekler vardır. İlk baharda karınsa tamamlandığında bu benekler silinir; fakat karınsa tamamlanmamışsa bile, baharda bu telekler kullanıla kullanıla yıpranıp düz bir renk almış olabilir. Örtü telekleri kısadır. Üreme ertesi karınsasına yine eylül başında girerler, karınsa tamamlandığında tüyleri erişkinlerinki gibidir.


Bülbülün görünüşü, yakın akrabası ardıç bülbülüne çok benzediği için, alan çalışması sırasında ayırt edilmesi bazen imkânsızdır. Ardıç bülbülünün tüyleri genellikle silik boz-kahverengidir, yalnız bazı ardıç bülbüllerinin donu, aynı bülbülünkü gibi sıcak, tarçıni bir kahverengi olabilir. O zaman uçma teleklerine bakılır: Bülbülde, kanat kapalıyken genellikle yedi esas uçma teleği gözükür; birinci esas örtü teleği uzundur. Ardıç bülbülünde kanat kapalıyken genellikle sekiz uçma teleği gözükür; birinci esas örtü teleği kısadır. Ayrıca yakından bakıldığında, bülbülün kuyruk telekleri, kızıla daha yakın bir pas rengidir; kuyruk altı lekesiz, sade ve pas rengine çalan devetüyü rengindedir: ardıç bülbülündeki gibi nohudî beyaz ve silik çizgili değildir; boğaz ve gerdanında koyu kırçıllı lekeler bulunmaz (ama uçuk gri bir karaltısı olabilir).


Beslenme ve ekosistemdeki yerleri


Avlarını genellikle yerde ararlar. Küçük böcekler, larvalar, solucan vb. gibi canlı yemleri; sonbaharda da küçük yabani meyveleri tüketirler.
Birçok diğer ötücü kuş gibi bülbül de, bitki ve fidanlara zarar veren böcekleri yiyerek bu bitkilerin gelişmelerine katkıda bulunur. Bilinen tek doğal düşmanı alaca baykuştur.







baykuş


Başları büyük ve tüylüdür. Kuyrukları kısa olmakla beraber, kanatları enli ve uzundur. Bir kısmının kanat açıklığı, bir adam boyuna ulaşır. Serçe kadar küçük olanları da vardır. Gagaları kıvrık, pençeleri keskin kanca tırnaklı ve döner parmaklıdır. Kuvvetli pençeleri adeta avına kenetlenir.

Baykuşlar tam bir sessizlik içinde avlanır. Bütün vücudu yumuşak ve ince tüylerle kaplıdır. Tüyler, uçuş sırasında tabii bir susturucudur. Uçuş esnasında kanatlarının “pırpır” sesi duyulmaz. İri gözleri, başlarının yanında değil önündedir. Aşırı büyüklükteki gözleri, göz oyuğunda hareket edemez. Araba farı gibi yuvalarında sabittir. Ama baykuş boynunu 270 derecelik alan içinde rahatça çevirerek çevresini kontrol edebilir. Dişi baykuş erkeklerinden daha iri olup, 2-10 yumurta yumurtlarlar. Kuluçka süresi 30-40 gündür. Yumurtadan çıkan yavruların göz ve kulakları kapalıdır. Yavruların yuvada kalma süresi farklıdır.


Görme yetenekleri


Tam karanlıkta görme kabiliyetleri yoktur. Az bir ışık avlarını yakalamaya kafidir. Gözlerindeki ağ tabaka sarı renklidir. Büyütücü özellik sağlar. Gözlerinde esas olarak çubuk (rod) duyu hücreleri mevcuttur. Bu hücrelerde “visual purple” yani “mor ışık görüntüsüne” sebep olan kimyasal bir madde bulunur. Rod hücreleri, en küçük bir ışığı bile kimyasal bir sinyale çevirirler. Böylece insanın sadece bir ışık parıltısını fark ettiği yerde baykuş buradaki cismi bütün teferruatı ile görür. Bütün kuşlarda üst göz kapağı alttakine geldiği halde baykuşlarda olay tersinedir.

İşitme yetenekleri

Baykuşların görme ve işitme kabiliyetleri son derece hassastır. Çok az ışıkta avlarını yakalayabildikleri gibi, zifiri karanlıkta da işitme duyularıyla yerini tespit ederek yakalarlar. Kulakları, en küçük hışırtıyı işitebilecek duyarlıktadır. Hassas kulaklarıyla, gecenin sessizliğinde uçan pervanenin kanat sesini veya bir tohumun çiğnenişini, hatta tam sessizlikte düşen iğnenin sesini bile işitebilirler.

Baykuşun geniş yüzü, nispeten sert ve kavisli tüylerle kaplıdır. Tüyler bir kepçe gibi sesleri toplar ve kulağa yansıtır. Bazı baykuş cinslerinin kulak delikleri öyle büyüktür ki, başın yan tarafını tamamen kaplar. Ayrıca baykuşların başı geniştir ve kulakları diğer kuşlara göre birbirinden daha uzaktır. Böylece ses dalgası bir kulağa çarptıktan sonra diğerine gelir. Baykuş bu son derece küçük zaman aralığı içinde sesin geldiği yönü tayin eder. Baykuşların ilginç özelliklerinden biri de kulaklarının perdeli oluşudur. İstedikleri zaman açar, istediklerinde kaparlar. Dinlenme halinde ve yavaş uçuşlarında kulak perdesini açar, hızlı uçuşlarında ise kaparlar.
Davranış

Göz ve kulaklarının hassaslığının daha az işe yaradığı gündüzlerde, tüneklerinde uyuklar veya ağaç dallarında güneşlenirler. Tüylerinin rengi, bulundukları çevreye uygun olduğundan fark edilmeleri zordur. Haşin yırtıcı kuşlardır. Kendilerinden büyük hayvanlara saldırmaktan çekinmezler. 70 cm boyuna ulaşan puhu, yıkık yerlerde ve orman kenarındaki ağaçsız kayalıklarda yuva yapar. Tavşan, fare, ev kedisi ve kümes hayvanlarına saldırdığı gibi kartalları dahi kaçırtır. Gece yırtıcıları olmakla beraber kar baykuşları, gündüz de avlanırlar. Kar baykuşunun tabii yaşama çevresi, soğuk kutup bölgeleridir. Buranın gündüz geçen yaz ve gece geçen kış aylarında normal beslenmelerini devam ettirirler.

En büyük düşmanları gündüz yırtıcılarıdır. Gündüzleri bunlardan çekinen baykuşlar, gece olunca hınçlarını alırlar. Atmaca, şahin ve kartallara karanlıkta sessizce saldırarak tüneklerinde onları ustaca avlarlar.

ayı



Ayılar genellikle iri ve hantal yapılı kısa bacaklı hayvanlardır. Ağırlıkları Malaya ayısında yaklaşık 27-46 kg’dan başlayarak Alaska iri boz ayısında 780 kg’a kadar ulaşır. Erkek ayılar daima dişilerden daha iri olurlar. Bu iri gövdelerine karşın çoğu iyi bir tırmanıcı ve usta bir yüzücüdür. İnsanlar gibi topukları da yere değmek üzere bütün ayak tabanını basarak yürüyebilirler. Her ayağında beş parmak, parmaklarının ucunda da içeri çekilmeyen tırnakları vardır. Tembel ayı gibi bazı türlerde pençeleri kazmaya çok elverişlidir. Kuyrukları çok kısadır. Tüyleri uzun ve çoğu türlerde kahverengi ya da siyah olmak üzere tek renklidir. Sadece büyük pandanın beyazlı siyahlı bir rengi ve kutup ayısının beyaz renkli tüyleri vardır. Bazı türlerin göğüslerinde ya da yüzlerinde farklı Ayılar genel olarak hem et hem de otla beslenen hepçil hayvanlardır. Bu hayvanların beslenmesinde et, balık ve meyve önemli yer tutar.Ama familya üyelerinin beslenme tercihleri türden türe değişiklik gösterebilir. Örneğin tümüyle etobur olan kutup ayısı en çok fokları yeğlerken büyük ölçüde otçul olan gözlüklü ayı bitkilerle beslenmeyi seçer. Bu arada hemen hepsi baldan hoşlanır



Bu familyanın günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmış 8 türü kalmıştır:

Boz ayı (Ursus arctos). (Türkiye'de yaşayan tek ayı türü.)
Amerika siyah ayısı (Ursus americanus)
Asya siyah ayısı (Ursus thibetanus)
Kutup ayısı (Ursus maritimus)
Malaya ayısı (Helarctos malayanus)
Tembel ayı (Melursus ursinus)
Büyük panda (Ailuropoda melanoleuca)
Gözlüklü ayı (Tremarctos ornatus)

arı


Arıların vücudu baş, göğüs ve karın olmak üzere üç kısımdan meydana gelir. Vücutları yumuşak yapıdaki yoğun bir kıl örtüsüyle kaplıdır.
Baş; Başta gözler, duyargalar ve beslenme organları bulunur. Baş vücudun ikinci kısmı olan göğüse ince oynak bir boyunla bağlıdır. Göğüs ve karın segment denilen halkalardan oluşmaktadır.

Arının petek şeklinde bir çift bileşik ve üç adet basit gözü vardır. Basit gözlerin her biri binlerce küçük üniteden oluşmaktadır. Bileşik göz ana arıda 3.000, işçi arıda 4.000 ve erkek arıda 8.000'den fazla basit gözün birleşmesinden meydana gelmiştir.

Başta bir çift duyarga bulunmaktadır. Bunlar koku, tat ve dokunma hissetme duyularını sağlarlar. Duyargalar içerisinde bulunan sinir uçları sayesinde duyularına ek olarak rüzgar hızını ve hava sıcaklığını da algılayabilmektedirler. Arıların duyargaları o kadar hassastır ki 2 km mesafeden balın kokusunu alırlar.

Arıların ağız yapısı; üst dudak, üst çene, alt çene ve alt dudak olmak üzere dört kısımdan meydana gelir. Dil 6-7 mm arasındadır ve arı ırkına göre değişir.
Arıların faydaları

Yaklaşık 5 bin yıldır birçok hastalığa karşı tedavi amaçlı kullanılan arıların can yakan zehri, son yıllardaki bilimsel çalışmalarla kanser için de umut oldu. Mısır apiterapi Ulusal Araştırma Merkezi Başkanı Prof. Dr. Ahmet Gaffar Hegezi, Çukurova Üniversitesi'nce düzenlenen Türkiye 3. Arıcılık Kongresine katılmak üzere geldiği Adana'da, zehir dahil tüm arı ürünlerinin, ülkesinde 5 bin yıldır tedavi amaçlı kullanıldığını söyledi. Hegezi, başta ABD, Kanada, Japonya, Çin olmak üzere birçok ülkenin günümüzde arı ürünleriyle tedaviye büyük önem verdiğini belirtti.Prof. Dr. Hegezi, apiterapi (arı ürünleriyle tedavi) konusunda çok sayıda bilimsel çalışma yapıldığını, arı ürünlerinin tablet, iğne , sprey, krem ve benzeri şekillerde ilaç formunda üretilmeye başlandığını vurguladı.Hegezi, arı zehrinin nörolojik ve fiziksel kökenli birçok hastalığın tedavi edilmesinde etkin olduğunu belirtti: Arı zehri kan dolaşımını düzenler, bakterileri öldürür, cildi gençleştirir, mide suyunu artırır. Radyasyona karşı koruyucu etkisi vardır. Tansiyonu düşürür, hücreleri yeniler. Kalp, damar hastalıklarının tedavisinde büyük yararlar sağlar. "Son yıllarda çeşitli kanser tipleri tedavisinde arı zehri uygulamaları umut verici sonuçlar ortaya koymuştur.

alabalık



Alabalık, sadece lezzeti ile değil sağlıklı bir besin kaynağı ve tedavilerde kullanılan bir şifa kaynağı olarak da ün salmıştır. Alabalık "A" ve "D" vitaminleri ile iyod ve fosfor bakımından zengin olup, romatizmal ağrılar, adele ağrıları, felç gibi hastalıklara da iyi geldiğine inanılmaktadır. Alabalığın sirke ile yıkanarak pişirildiğinde beyin damarlarına iyi geldiği söylenmekte, diğer taraftan da yağ dokusunda bulunan omega-3 ile kalp dostu olduğu tüm dünya bilimadamlarınca teyid edilmektedir.


Alabalık avı, özellikle de dere alabalığını avlamak dünya çapında insanları peşinden sürükleyen keyifli bir uğraştır. Alabalığı yakalamak oldukça zor ve emek ister. Alabalık birçok tatlı su balığı gibi kendini hemen avcısına teslim etmez. Onun izini sürmeniz gerekir. Oltanızı yutması yakaladığınız anlamına gelmez, kurtulmak için kendini parçalayabilir. Oltadan kaçanın bir daha oltaya gelmesi de zor bir ihtimaldir. Rakip bu kadar dişli ve saygın olunca onun peşinden gitmek de o kadar keyifli ve eğlenceli olur. Ülkemizde de, alabalığın her yerde olduğu gibi, alabalık avı düşkünlerinin vazgeçemedikleri, tatillerinin ve istirahat günlerinin feda ettikleri bir küçük bir maceradır. Kimimiz olta ile kovalarız alabalığı, kimimiz ağlarla gecenin köründe tuzak kurarız soğuğa ve elverişsiz dere yamaçlarına aldırmaksızın. Biri kaçar diğeri kovalar yada biri bekler diğeri gelir. Ama her iki durumda da, biri heyecanla beklerken, diğeri her şeyden habersiz belki biraz mütereddit suda kayar tuzağa doğru.


Akrep


Özellikleri

Boy: Türe göre değişir, çoğunluk 5 cm. Renk: Sarı, mavi, kırmızımsı kahverengi ve siyah
2,5–5 cm civarında türüne göre siyah, sarı, kahverengi, mavi olabilir. Böceklerle beslenirler. Genelde taş duvar kovuklarında, toprak deliklerde, bodrum, çatı, ahşap bina, depo, moloz yığını gibi yerlerde yuvalanırlar. Yuva ve yiyecek bulmak için binalara yaklaşır veya girerler. Ev içine girince yatakta, ayakkabı içi gibi her yerde rastlamak mümkündür. Geceleri aktiftirler. Gündüzleri karanlık ve serin yerlerde, yuvalarında geçirirler. Bahar ve sonbahar yağmurlarıyla aşağıdaki yuvalarını su basınca bina içerisine girişleri sıklaşır.

"Çok zehirlidirler. Koruma içgüdüsüyle temas edince sokarlar. İnsanlarda hayati tehdit oluştururlar."

Davranışları

Akrepler böcek yiyerek beslenirler. Yiyecek bulma ve korunma amacıyla açık noktalardan bina içlerine girerler. İç alana girdiklerinde elbise, ayakkabı, yatak gibi risk yaratan noktalarda dolaşırlar.

Yaşam Alanları

Tüm akrepler sokar ancak, çok az türleri hariç, yalnız böcek sokmasına alerjik reaksiyon verenler için tehlikelidirler. Sokma vakalarında doktora gidilmesi gerekir.
Mücadele İpuçları

Bir konutun çevresindeki akrep sayısını azaltmak için, mümkün olduğunca yerdeki yığın, döküntü ve bitkilerden kurtulmak gerekir. Ultraviyole ışık altında tüm akrepler yeşil renkte parlarlar, dolayısıyla akreplerin bulunduğu yerlerde gece yürürken, taşınabilir bu tür bir lamba faydalı olacaktır. İstila durumunda profesyonel hizmet alınması kalıcı çözüm üretmek açısından daha doğrudur.

Malta Keçisi


Malta adsında Nubya ve Damascus keçisi ile Nursiye keçilerde süt verimini artıtmak amacı ile yapılmış keçi ırkıdır. Akdeniz Ülkerlinde küçük guruplar halinde yetiştirilir. Türkiye'de Ege ve Akdeniz kıyı şeridinde , özellikle İzmir çevresinde Çeşme ve Kuş adasın da bulunur. Malta keçilerinde renk çoğunlukla kahverengidir. Deri ince vücudu örten kıllar kısa ve incedir. Kulaklar uzun ve sarkıkdır. Memeler iyice gelişmiş olup , üzerindeki damarlar belirgindir. Diğer süt keçilerinde olduğu gibi vücudu önden arakaya gelişme gösterir.

Verim Özellikleri ;

Keçilerin ergin canlı ağırlığı 35-40 iken erkelerin canlı ağırlığı 45-50kg arasındadır. Laktasyon döneminde süt verimi 500-600kg arasında dır. Lakyasyon süresi 250-300 arasında dır. Bir batında oğlak sayısı 2-5 arasında değişmektedir.

Toggenburg Keçisi


İsviçre keçi ırkıdır. Vücut kahve-kırmızı karışımıdır. Gözlerinden ağıca kadar , sağ ve soldan aşağı doğru inen beyaz renkli iki adet akıntısı vardır.
Verim Özellikleri ;

Laktasyon süt verimi 700kg olup , yaklaşık 275 gün sağılmaktadır. Dişileri ortalama 40-45kg , erkeler ise 65-75kg arasındadır.

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Beyaz At


Çitlerin arasından bakan sarı yeleli beyaz bir at.

At Arabası


Caddelerde koşturan kahverengi ata bağlı at arabası.

Siyah At


Çimenler üzerinde duran bir siyah at resmi.

Yağlı Boya At


Yağlı Boya ile yapılmış at resmi. İki tane atın kafası biri kahverengi biri siyah.

Vahşi At


Siyah renkli vahşi bir at resmi. Vahşi at 89. resim olarak geçiyor.

Koşan At


Çimenler üzerinde koşan kahverengi at

Hareketli At




hareketli at resmi.

Karakalem At


Bir ressam tarafından karakalem ile çizilmiş at resmi.

Pegasus Boynuzlu At


Efsane at Pegasus'un beyaz boynuzlu at'in resmi. Boynuzlu at mitoloji'de yaşar adı pegasus olarak geçer.

Kişneyen Komik At


Kişneyen komik at resmi.

Kanatlı At



Bir grafik programı ile yapılmış gece bulutlar üzerinde uçan bir kanatlı at resmi. Mitolojide kanatlı at pegasus, yunan mitolojisinde kanatlı at uçabiliyordur.

Rahvan at




Genellikle Karadeniz yöresinde bulunan rahvan at yarışları'ndan rahvan at resmi. Rahvan atlı spor'unun atlarından...

büyük at


Yanında küçük bir çocuğun atın yularından tuttuğu büyük at resmi minyatürü. At büyütme oyunları'na ait bir minyatür

tay yavru at


Yavru at ve annesi. Annesi ile birlikte otlanan yavru at resmi,tay resmi. Kahverengi atlar.

midilli at


Ayak yapilari bakimindan farkli olan bu at türüne Midilli At deniyor. Midilli adasıyla bir alakası var mıdır bilinmez ama gerçekten ilginç bir tür midilli atları

şaha kalkmış at









Şaha kalkmış beyaz at. Ayaklarina hakim olması zor görünüyor. At için şaha kalkmak zor olmasa gerek.